Büyük Savaşın Ucuzluk Pazarı Türkiye

 Büyük Savaşın Ucuzluk Pazarı Türkiye 


Dünya merkezinin bulunduğu Türkiye’nin Pazar ve savaş alanı olduğunu uzun yıllar önce yazdığımız yazılarda vurgu yapmış, milletin ve özellikle yöneticilerin ferasetli olmalarına dikkat çekmeye çalışmıştık.

 Maksat, kendi ülkelerinde savaş olmasın, kanlar dökülmesin diyenlerin Türkiye toprakları üzerinde kurulan kirli tezgâhları, amaç ve maksatları, kendilerince imkânsıza yakın derecede büyük olan, kirli, karanlık ve kanlı savaşı ucuza getirmektir.

 Yakın tarihli yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, El Kâide’si, Taliban’ı, Hizbullah’ı, Haşdi Şâ’bi’si, PKK’sı, PYD’si, DEAŞ’ı DHKP-C’si, TAK’ı FETÖ’sü, daha bilmem ne belası olan terör örgütlerinin kuranlar becayiş usulü işine gelen kullanıyor.

Ne gariptir ki, kullanılan alan Müslümanların yoğunlukta yaşadıkları coğrafya olurken, özelde hassaten Türkiye oluyor.

Zarfa bakanlar, mazrufu ve içindeki görmeyen basiretsizler, Hedefin Türkiye olduğunu göremeyecek kadar bâsiretsiz ve ferâsetsizlerdir.

Bu işin partisi, pırtısı yoktur.

Mesele Vatan’dır.

Türkiye’yi İşgale Kalkanları Görmeyenler(!)

AB’si, ABD’si, ezcümle Ehli Salîb’i, Türkiye’nin birçok saldırıya uğramasına, canlarının yanmasına, kanların akıtılmasına, hatta ki hatta 15 Temmuz işgal kalkışmasına bakar kör olanlar yılbaşı gecesi Reina saldırısında hep birden yağa kalktılar ve Türkiye’nin yanında olduklarını deklâre etme yarışına kalkıştılar.

Çünkü onlar için dostluk değil, çıkar önemlidir. Türkiye ve Milleti gibi hissi değildirler.

Çıkarları için bir birlerini öldürmekten, kanlarını akıtmaktan zerrece çekinmezler. En önemli göstergesi ise 11 Eylül 2001’deki DTM ikiz kulelerinin patlatılması, insanlarının öldürülmelerine göz yummaları. …

Yaşananların bakışlarında Farkındalık oluşturmak, tarafsız objektif bakmak, sonuçta birilerinin işine gelmeyince yaftalanmak. …

 Kaçınılmaz suçlanma!

AK Parti’ye yazılarımla, mikrofonlar karşısında-önünde söylemlerimle, fikirlerimle Muhalefet ettiğimi, eleştirdiğimi bilenler bilir. O gün “Havuz Medyası” ifadesini ortaya atanlara karşı, sözün mefhumu muhalifinin “Okyanus Medyası” olduğu manasının çıktığını beyan eden ilklerin başında yer aldım.

Vatanı savunma anında, doğrulara objektif baktığımızda, yönetimde kimin olduğuna bakmadan, bildiğimiz doğruları sonuna kadar savunduk, savunmaya da devam ediyoruz, inşallah etmeye de devam edeceğiz.

Birileri, söylediklerinizin kendi söylem ve fikirlerine ters olduğunu görünce, eğrisine – doğrusuna bakmadan iktidar taraftarı, yanlısı olmakla suçlamaya başlarlar. Başlasınlar umurumda değiller! Doğru birdir ve de tektir.

Gazetecilik yapmaya çalışıyorsam tarafsız olmak ilk görevimiz olsa da, Vatansa mevzu bahis, bizler teferruat olmayı benimsemiş ve kabullenmişiz. Biline istedik!

Reina saldırısında gördük ki, bazı kelli felli, sözde duayen kalemşorlar, olayı aldılar alakası olmayan boyutlara taşıdılar.

Hayat tarzına müdahale mi demediler, Başkanlık sistemine mi bağlamadılar?

Ey bîçâre! Milletin ferasetini unutmuş, bir bütün olduğunu göremeyecek kadar körelmiş ve de aklını kiraya vermişsen, hekim neylesin sana ve sen gibilere!

Dedik ya, Türkiye onca badireler, tehlikeler atlattı da, Ehli Salîb’den tek bir devlet (Rusya bazen Türkiye’nin yanındayız demesi ile diğerlerinde ayrılmıştır) Türkiye’nin yanındayız dememiş, destek açıklaması yapmamışlardır. …

Ortaköy’deki eğlence tesisinde gerçekleşen katliâmda, olmadıkları kadar hızlı davranıp, destek açıklamaları, Tâ’ziye dilekleri, yardıma hazır oldukları beyanları ile âdete bir birleri ile yarıştılar.

Neden dersiniz acaba, bu sevda kabarması hâsıl olmuştur.

Asla sevda değil ortaya çıkmaları!

Onlar Türkiye topraklarında birbirleri ile kirli ve kanlı savaşı gerçekleştirdiklerini biliyorlar da ondandır. Maksat Türkiye’dekiler bilmesin(!) istiyorlar.

Bilmemesi, görmemesi gerekenleri de gördü ve görüyor bu Âsil Millet. …

Türkiye’ye saldırılar ne zamandan itibaren sistematik hale dönüştü, farkında mısınız?

Zamanın başbakanı, günümüzün seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne zaman ki “DOĞU”yu, kardeşlik bağı olanlarla işbirliğini işaret etti ve mütemadiyen saldırılar peş peşe başladı. ...

Saldırıların arkasında olan da Erdoğan’ın birincil hedef seçilmiş olmasıydı. …

Alışmışlardı, bu güne kadar da hep öyle olmuştu! Onların emir ve isteklerini yapmayanlar giderler. Geçmişte gitmedi mi? Mursî, Saddam, Kaddafi, hatta Âhmed-i Nejat örnek olabilir mi? ...

Ama ne gariptir ki, Recep Tayyip Erdoğan ne emir dinliyor, ne isteklerini karşılıyor ne de çekip gidiyor! Onlar için kabul edilebilir bir durum değildir bu.

Saldırdılar, saldırıyorlar, saldıracaklar! …

Anlayana:

“Milleti yozlaştırmak için cehalet, fakirlik ve ayrılık zehrini bal diye yedirip kuşanılması gereken sanat, marifet, ittifak silahlarını imha ediyorlar.”


(9 Ocak 2017, Pazartesi günlü yazım)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ABD’nin Bitmeyen Oyunu

Çin'de Virüs bitti mi?

Melhâme-î Kübrâ, Yeni Dünya Düzeni Savaşı