Despot Yönetim ve İdarecilik Anlayışı
Kendine insan olamamış bazıları vardır ki, bu
kişilik yoksunu olanlar, çalışanlarından, insanlardan, mutlak itaâti de onlara,
vazife olarak yüklemlendirir.
İnsanoğlu
ya sevilir, ya nefret edilir hareketlerde bulunurlar amma buna rağmen de illâki
sevilmeyi, saygı duyulmayı beklerlerse işte bu davranışı sergileyenler kişiliği
oturmamış dolayısıyla da açlığını gidermek için otoriteden beslenirler.
Olumlu işler yapan, insana insanca davrananalar
hem sevilir hem de onların görevlendirme ve yönlendirmelerine itaât edilir.
Peki, ya tersi olan, kişilik olduğunu
zanneden kişiliksizlik karşısındaki tavır, istisnasız zorunlu, istemsiz, bir
nevi de yalâkalığı içinde barındıran bir itaâti, otoriteyi sağlamış olduğunu
zanneder.
İnsanlığın var olduğundan bu yana, Otoriteye
itaât edegelmiş olabilirler.
Ancak günümüzdeki itaât ile geçmiş
asırlardaki idarecilik anlayışları arasında çok açık farklılıklar vardır, en
önemlisi de, günümüzde nüfuz kullanma gayretkeşliği vardır. Nüfûz kullanmak,
İlânhîyât Mezunu olmak, Siyasi Erkle Hemşehri olmak, İktidar partisinden M
illet Vekili Aday Adayı olmak gibi usûl ve davranışlar içerisine girerek,
aslında kendisinde olmayanları tâlep ederler. Temiz kâğıdı kazanmaya çalışmak,
kişiliksizliklerde, İtaât edilmesini istemek dürtüsü ve olgusu, olduğundan çok
daha abartılıdır.
Bu tür oturuşmamış kişilikler, Kendisine
itaâtsizliği, erdemsizlik, ahlâksızlık ve cezaya müstâhâk olarak görürler. Çünkü
kendisinde olmayanları başkasında oldurmaya çalışma eğilimi vardır.
Kendince, temiz kâğıdı almış, aslında, kendini
kendine dahi ibrâ edememiş, sözde yönetici, şahsiyetler, hem bulunduğu koltuğa,
hem kurumuna, hem ilgili birim amirlerine, dolayısıyla da silsile yoluyla
devamı gelen bakanl(ıkl)arına ve hattaki hatta hükümet etmekte olan erke zarar
vermekte olduğunu dahi bilemeyecek kadar erdemsiz, bâsiretsizdirler.
Bu kişiliksizler, Bulunduğu yerde kendisini
efendi, sorumluluğunda bulunanları da (Nemrut ve Fir’âvûn’dan esinlenerek) Köle
olarak değerlendirmeye çalışırlar. Sorduğunuzda da, kişiliksiz olduğu için,
hiçbir yanlışının olmadığını, çıkmaza düştüğünde de, karşısındaki kişiye iftira
atmaktan asla geri durmazlar. Çünkü kendisinin değersiz ve işe yaramaz biri
olduğunu bildiğinden, başka çıkar yol ve çözüm bulamaz/bilemezler. Bu
durumdakiler kutsallarına da değer vermezler!
İntelijansiya
Okumakla aydın olunmayacağını da bilmezler.
Hatta ki, “Benim
oğlum bina okur, döner döner yine okur” özdeyişinin yaşayan örneklerini teşkil ederler.
Akıl dışı otorite elde etmek isteyen bu tür
kişiliksizlik, Kânun, nizâm, intizâm, tüzük, kural, usûl, esâs, vel hâsılı her şeyin
kendisi olduğunu varsayar. Sonuçta da, kendinden izinsiz, habersiz hiçbir şeyin
yapılamayacağını, yapılmaya kalkışılırsa da, Kölenin efendisine başkaldırısı
olarak değerlendirir. Öyleki, yeni modern tabirle “MOBİNG” uygula(ttır)maya
kalkışır. Çünkü böylece, bâsiretsiz, hâdsiz, ezik olduğunu gizlediğini, saklayabildiğini
zanneder...
En tuhaf olanı ise, böyle bir kişiliğin, Devlet
ve Millet için olmazsa olmazlardan, Aile Müessesesi olan ve bunun için
oluşturulan Bakanlık bünyesinde olası bir görevlendirilmesi faciâ olmaz mı?
Yani ezcümle; insan kendine
tabî olunmasını/itaâti, erdem ve aksini de erdemsiz olarak gördüğü müddetçe,
işleyişini sağlaması gereken birimde ve hizmet alanlar insanlarda, direkt ve de
dolaylı bir toplumsal baskı oluşmasını sağlar ki, bu da işleyişliliği değil,
işleyişsizliği ve düzensizliği getirir.
Dahası kişileri bir
birlerine karşı kindarlığa ve de vicdansızlığa sevk eder.
Otoriterlik iddiasında olan
kişi vicdanını atar, nefsinin emrine girer ve kendi nefsinin kölesi olur da,
onu dahi fark edemeyecek hale gelir.
Sonuç olarak da, yaptıklarının tümünün sonucunda elde edeceği,
sadece ve sadece kurum için ve en direkt olarakta hizmet alımına tâlip olanlar
arasında, insanlaşma değil, kör bir inatlaşma tesis edilmiş olacaktır.
Anlayana:
“Gölgene
lafım yok o da seni adam sanıp peşinden geliyor.”
Yorumlar
Yorum Gönder