ABD, Polonya Bloğunu Oluşturmaya Başladı. Rusya – Ukrayna Gerginliğinin amaçları
ABD, Polonya Bloğunu
Oluşturmaya Başladı
Geçen Ocak Ây’ı içinde yazdığımız iki mâkâlenin devamı mâhiyetinde olan
bu yazımıza, Ukrayna –Rusya gerginliğinin, gerçekte ne olduğunu irdelemeye
çalışalım, İnşâallah.
Son yazımızı, “Türkiye, ABD’nin huzurunu kaçırmaktadır…
Ne diyorlardı;
“Türkiye TARIMla milletleri
(Rusya’da dâhîl), Rusya enerji ile ASYA
– AVRUPA’yı, ABD ise DOLARla dünyayı
kontrol edecekti!” diyerek noktalamıştık.
ABD’nin başatlığını yürttüğü Siyonun Ehl-î Sâlîp’inin, İşgalci,
Yayılmacı, Âsimilâsyoncu, Soykırımcı, Terörist ve Haydut Devletleri ile
embeddedlerinin hedefleri, algı ve manipülasyonlarını arttırdıkları 1917’den
itibaren, Arap – Türk düşmanlığını kullanarak, arka kapı diplomasisinde, “Türkiye’nin
Arap Yarımadasını işgal edeceği” algısını sürekli olarak işlemektedir.
Türkiye’nin, sözde, Arap yarımadası işgaline karşı da isyancı Araplar
dedikleri terörist gruplar teşkil etmeye çalışılmaktadır.
Bunun ilk denemesini de, Türkiye’nin gücünü, tepkisini test etmek adına, “Terör
Örgütlerine Destek Veriyor” bâhânesiyle, 2017 Haziran’ının ilk günlerinde,
Katar’a, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır’ın
yanı sıra Yemen, Maldivler ve Batının ürettiği Terörist Başı Hafter ve
taraftarlarının desteğiyle, ambargo uygulaması gerçekleştirildi.
Türkiye’nin çok hızlı ve hiçbir tehdide boyun eğmeyerek, Katar Hükümetine
ve halkına her türlü desteği fiili olarak gerçekleştirmesi, Siyonun,
kuklalarının ve başlarının bütün plânlarını alt üst etmeye yetti de arttı.
Yâni, Katar üzerinden gerçekleştirmeye kalkıştıkları, Test denemeleri
kendi ocaklarında ve de kucaklarında patlatıldı.
Türkiye’nin, Kızıl Deniz ötesine geçmesi, Hint Denizi havzasına ulaşması
düşüncesini taşıyan Batılı müttefikler ve ortakları, bu korku cenderesinde
olanlar, Türkiye’nin Basra körfezine odaklanmakta olduğu algısını Türkiye
karşıtlarına empoze etmeye çalışıyorlar..
Bu nedenle de, Japonya, Çin
gerginliği üzerinden, sık sık gündeme gelmekte ve getirilmektedir.
Tarih boyunca, Japonya ile Türkiye ilişkileri hiçbir dönemde kötü
olmamıştır.
ABD ve yandaşları, Türkiye’nin, Kızıl Deniz ötesine geçmesi, Hint Denizi
havzasına ulaşması ve Basra körfezine odaklanmakta olduğu korkusu ile Japonya’nın
da Basra Körfezi'nden gelen petrole bağımlı olması nedeniyle, Türkiye’nin böyle
bir hâkimiyet kurması hâlinde, Türkiye – Japonya dostluğu ortaklığa dönüşebilir.
Türkler bölgeyi hâkimiyetleri altına aldıklarında ise, hem ekonomik ve hem de
askeri güç olarak baş edemeyecekleri yeni bir Türkiye - Japonya Bloğu oluşur
korkusuna kapılmaktadırlar.
Japonya’nın Türkiye ile birlik olması demek, Japonların, Amerikan
darbelerine karşı ekstra bir güvenlik sağlaması demek olacaktır. Böylesine
önemli bir işbirliği ise, Amerika için çok daha başka hûzûrsuzluk kaynağı
olacak demektir.
ABD’nin, hem Hint Okyanusu’ndaki egemen güç olmayı sürdürebilmesi
imkânsızlaşacak, hem Pasifik'teki gidişat âleyhine gelişecek ve hem de Çin
karşısında çaresiz duruma düşmesi demek olacaktır.
Tüm bunlar göstermektedir ki;
ABD’nin
Huzurunu Kaçmıştır
Türkiye üzerine oynanan tüm bu oyunların yegâne sebebi, İSLÂM’a karşı
olan düşmanlıklarıdır. Türkiye’nin güçlenmesi demek, İslâm’ın muhâtapları
olması demek olacaktır.
Ütopya değil bu yazdıklarım. Âyniyle vâkidir.
Yıllar öncesinden, Yahudi Baron, ki ABD’nin de yönetim kademesini
oluşturan aileden, Jacop Rothschild aynen şöyle; “Türkler İslâm’ın keskin
kılıcıdır. Yeniden öz benliklerine dönmelerine, Muhammed’in Dini’ne sâhip
çıkmalarına izin veremeyiz. İlk yapacakları, İsrail’i haritadan silmek ve
yeniden Viyana’ya gitmek olacaktır.” dememiş miydi?
Bizzat kendileri ifâde ediyorlar!
Alın size bir misâl daha!
İngilizlerin Meşhûr siyasetçisi, Winston Churchill’den. Âdetâ
vâsiyâtnâmesi diyebileceğimiz türden bir ültimatomu!
Ne diyor:
“Türkiye solarsa sulayın, büyürse budayın!” bu kadarla da kalmıyor ve
devam ediyor Mr. Churchill, “Ortadoğu’da, İngiltere huzur ve siyasi istikrârı
sağlayamadı. Bizden sonra ABD ve Rusya bu istikrârsızlığı son derece kötü hâle
getirecekler. Ortadoğu’da istikrâr ancak Osmanlı’nın vârisi (TÜRKİYE)
yoluyla gerçekleştirilebilir. Buna mâni olmak için, savaş dâhil her çareye başvurun.”
Churchill’de, Jacop Rothschild’de, bu sözlerini, o günler için değil,
gelecek yıllar için söylemişler ve emir kipleriyle, ABD ve İngiltere başta
olmak üzere, Siyonun Ehl-î Sâlîp’inin devletlerine ve embeddedleri ile dâhîli
bedhâhlarına şart koşmuşlardır.
Ne bizim bir komplo teorimiz ne de paranoyakça bir düşünce olarak
yorumlanamayacak kadar açık ve nettir.
Bu doktrinleri nedeniyle de Türkiye’nin, kendi tâbirleriyle, ‘eski
İslâmî kesimin kalıntılarını toplayıp, bölgedeki varlığına ideolojik ve âhlâkî
ağırlığını ekleme biçimi de aynı derecede rahatsızlık verici olacaktır.’ Bu
durumun gerçekleşmesi hâlinde, hem Hindistan’ın hem de Amerika’nın huzurunu
kaçıracak olduğundan izin vermemek için her yolu mûbâh görmektedirler.
ABD’nin önceki Başkanı Donald Trump’ın, Görkemli bir şekilde
karşılandığı, Müslümânların âdetâ evlerine hapsedildiği, Hindistan ziyâretini
hatırlamakta da fayda vardır.
Rusya –
Ukrayna Gerginliğinin amaçları
ABD ve müttefikleri, her ne kadar, Ukrayna tarafında, toprak bütünlüğünün
savunuyorlar gibi gözükseler de, gerçekte, Ukrayna onların ûmurlarında dahi
değil.
Daha önce de yazdığımız gibi, Gürcistan örneği, Kırım’ın işgal kalkışması
daha tazeliğini korumaktadır.
ABD ve Müttefikleri görüşlerinde ve sözlerinde sâmîmî olmuş olsaydılar,
yapacakları iş çok basitti: Petrol fiyatlarını ve gaz fiyatlarını dibe doğru
çekmek, Rusya’nın emir erleri olmasına yeter de artardı.
Çin’i ekonomik ve yatırım ülkesi olarak Büyüten ABD, Putin Rusya’sını da,
petrol fiyatlarını yükselterek güçlendirmiş, oluşabilecek büyük Türk gücüne
karşı kullanabileceği en önemli, düşman diye lânse edeceği ama gerçekte gizli
müttefiki olarak kullanabileceği ülke hâline dönüştürmeye çalışmaktadır.
ABD’nin, Polonya’yı merkeze alarak oluşturmak istediği POLONYA BLOĞUNU
oluşturmanın ikinci adımlarını da asker indirerek başlatmış oldu.
ABD, 11 Eylül 2001 ikiz kuleleri vurarak hem Avrupa Birliğine hem de,
İslâm ülkelerine aynı anda operasyon çekmiş oldu.
Polonya Bloğu ile hem Avrupa’nın Batıya uzamasını, hem Rusya’nın doğuya
genişlemesini önlemek ve hem de Türkiye’nin, Türk Devletleri Teşkilatı ile
oluşturacakları güç birliğini engellemeye yönelik olarak, yeni ve güçlü bir
müttefik devlet oluşturmak istenmektedir.
Bütün bunların nedeni ise, ABD’nin, Güçlü ve Büyük Türkiye korkusudur.
Türkiye’nin büyümesi ve güçlenmesi neticesinde, yukarıda saydığımız, Türkiye’nin
Kızıl Deniz’in ötesine geçmesi, Hint Denizi havzasına ulaşması ve Basra körfezinde
hâkimiyet Kurarak Japonya ile ittifâk ve ortaklık kurması. Arap Yarım Adasında hâkimiyetini
yerleştirmesi, Libya’daki etkisiyle ve Mısır’ı da egemenliği altında
bulundurması neticesinde Süveyş Kanalı’nı da kontrolüne geçirmiş olmasının
verdiği güven ve iştâhla, Balkanlar’dan ve Azerbaycan’dan geçerek Doğu Avrupa’yı
ele geçirmek isteyeceği düşünülmektedir.
ABD’nin huzurunu kaçıran BÜYÜK ve GÜÇLÜ TÜRKİYE korkusu ve paranoyası, Rusya
Ukrayna gerginliği çıkarttırılarak, POLONYA BLOĞUNU oluşturmaya zemin
hazırlamak için kendisine alan açmıştır, tıpkı 11 Eylül Saldırısını tertip
ederek, İslâm devletlerini işgâl etmek, soykırım yapmak, Haydut ve Teröristlik
yapmak ve Avrupa Birliği’nin güçlenmesini engellemek istediği gibi.
Sonuç olarak, Türkiye, Polonya’nın, Hindistan’ın, İsrail’in ve her
şeyden çok ABD’nin korkusu hâline getirilmektedir.
Daha Anlaşılır Olması İçin;
Churchill’in,
Avam Kamarasında, “Savaş hûkûkuna göre zehirli gaz kullanmak
yasaktır; biliyorum. Amma zehirli gazı insanlara karşı kullanmak
yasaktır! Türkler Müslüman'dır. Dolayısıyla da hiçbiri insan sayılmaz!
Yani, Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!”
Bu
söz dahi, Batılı emperyalist devletlerin ve embeddedleri ile dâhîli
Bedhâhlarının, hûkûk anlayışlarına çok güzel bir örnektir.
Bir başka
örnek ise, Kıbrıs’ta, 1974'te binlerce Türk'ün EOKA ve sonrasında diktatör
bozuntusu olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden Samson tarafından kâtledilmesini
görmeyen, sessiz ve seyirci kalan kalan itlâf devletleri değil miydi? Aynı
itlâf devletleri, Kıbrıs'ın genel yasal durumunu belirleyen, 1960 Lefkoşa Antlaşmasından
kaynaklanan hakkını kullanarak, Adaya barış hârekâtı başlatan Türkiye’ye işgalci ve de barbar deme
edepsizlik ve hâdsizliğini göstermişlerdir.
İsrail’in
Filistin’de gerçekleştirdikleri, işgal, soykırım, kâtliâm, yayılmacılık, Teröristlik
ve haydutluğuna; Ermenilerin Gence ve Hocalı'da yaptıkları katliamlara kör,
sağır, dilsiz olan Siyonun Ehl-î Sâlîp’inin Haydut ve Terörist Devletleri ile
embeddedleri ve dâhîli Bedhâhları, konu Türkiye ve Müslümânlar olunca, kırmızı
görmüş boğa gibi veya kuduz köpek gibi saldırıya geçiyorlar.
Müslümân olduğunu söyleyenlere Allah
(cc)’ın EMRİDİR!
“Ey îmân
edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin
velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz O da onlardandır. Allah
zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (Mâîde
Sûresî, 51. Âyet Meâli)
(6 Şubat 2022 Pazar günlü Yazım. adanagundemi.com için)
twitterda cehalet saçma kapat hesabını karaktersiz herif
YanıtlaSil